Ömer YERLİKAYA
Bir şehrin sinemaları; Gül sineması?
12.10.2018

Bir ÅŸehrin sinemaları;  Gül sineması…

Ah! Memleketim, sevdam, iki gözüm; seninle olunca her ÅŸey ne kadar güzel. AÄŸaç güzel, toprak güze, göÄŸe yükselen rüzgârlı tepelerin güzel... Ne güzel günlerimiz oldu, birlikte güldük ÅŸarkılar söyledik, birlikte kıcınalar attık. Deli horonda toz kaldırdık topraktan, düz horona halkalar oluÅŸturduk.  Bizim rüzgârımızın bile sesi farklıydı. Bazen uÄŸuldar bazen ıslık çalar bazen bizlik ÅŸarkıların melodisini taşırdı daÄŸlardan. Kaçkaldan, Saçınkadan, Genyadan… O ulu ormanların, alabildiÄŸine uzanan kırların, parlak renkli çiçeklerin kokusunu getirir, bazen sakız kokusunu ulaÅŸtırır bazen nane kekik kokusu ile sarhoÅŸ ederdi hepimizi. Ben çocukken o tepelerden anneme seslenirdim. Aramızdaki o uzun mesafelere bakmadan nasılsa anneler çocuklarını duyar diye bilirdim hep. Bir gün ormanda guguk kuÅŸu ile yarıştım, o öttükçe yüklendim üzerine inanır mısınız; Bu çocukla uÄŸraşılmaz diye ormanın karanlık köÅŸelerine uçup gitti guguk kuÅŸu. Onu yenmemin inanılmaz coÅŸkusu yükseldi içimde. Çocukluk böyle bir ÅŸeydi iÅŸte. GördüÄŸüm her pınar başında rüzgârda dağılmasın diye saçımı ıslatır ellerim ile ÅŸekil vermeye çalışırdım. Sonra bir gün ıslık çalmayı öÄŸrendim babamdan. Pek çok çocuk ben çalarken ıslık çalmasını bilmiyordu. Bu benim ayrıcalığımdı. Gazinin en parlak öÄŸrencisiydim. Yaz tatillerinde balcıoÄŸlu mahallesindeki kuran kursuna geziyordum. Orası çok disiplinliydi. Kuran okumasını orada öÄŸrendim. Ama doÄŸruya doÄŸru çok gitmek istemezdik. Yaz tatillerinde gönlümüzce eÄŸlenmek köÅŸe bucak gezmek isterdik. Hayat bizim için sorumluluÄŸu olmayan paylaşımsız güzelliÄŸi olan bir eÄŸlence yeri gibi duruyordu karşımızda. Bazen kuran kursunu kırar sinemaya kaçardık. Mavi askerleri o kaçak günlerimde izlemiÅŸtim. Ne yaman bir filmdi öyle. Uzun süre kendimi mavi askerlerden birisi gibi gördüm.

Hatıla’dan kafkasörden tomruk yüklü kamyonlar gelirdi. Gelirken de giderken de üzerleri insanla dolu olur, klakson sesleri ile etrafı inletirlerdi. Ah ÅŸu kafkasörün tepelerinden kaç insan, kaç öÄŸrenci kışın yakmak için odun sürüklemiÅŸtir, bir bilseniz? Bakımcı korkusu da iÅŸin cabasıydı… Bizim ellerde yaÅŸam hep zorlu olurdu; Aşı iÅŸi yoktur, yolu yoktur. Kış hep ağır geçmiÅŸtir. AÄŸlarken gülmesini öÄŸrenirdik bir yandan. Çoruh’un köprüsü sel baskınında gidince bütün ÅŸehir nasıl korkmuÅŸ, birlikte köprübaşına dökülmüÅŸtük. Kamyonlar gelmeyecek, un gelmeyecek diye korkardık. YaÅŸama sevdamızla korkularımızı hep yendik. Vasıf doktorumuz yıllarca küçük ÅŸehrimizi taşıdı sırtında. Doktor Ömer’imiz gece gündüz demeden nasıl koÅŸtu her eve. Gürcü Hüseyinimiz, Yalman Yılmazımız varken kim yan bakabilirdi bize? Emin Özgünümüz nasıl sevdalanmıştı bu ÅŸehrin sokaklarına? Aşımız da dertli başımız da bizimdi. Kelleciden sıcak pideler alır direk dibine inerdik. Bir sebze meyve halimiz vardı bizim. Ä°stanbul’un kapalı çarşısı gibiydi. Ä°çerisi insan kaynardı. Alt katı kasaphaneydi. Küçük ÅŸehrin bütün kasapları yan yana birlikte çalışırlardı. Gazi ilkokulunun salonunda düÄŸünlerimizi yapardık. Üst katta birkaç kiÅŸilik sarı renkli küçük localar vardı.

Sinema keyfimiz hiç bitmedi. Ve bir gün Gül sineması açıldı. MuhteÅŸemdi Gül sineması. Karadeniz de en gözde açık hava sinemalarından birisiydi. GülpaÅŸa Muhammet AzizaÄŸaoÄŸlunun bahçesinde açılmıştı. Erdal ÇeltikçioÄŸlu makineleri getirip birlikte sinemayı iÅŸlettiler. Sene 1969’du. Ä°lkbaharın ilk günleriydi. YeÅŸillikler için de bin kiÅŸinin üzerinde insan film izlerdi. Filmler Samsundan gelirdi. Tanju Korel’in bir filmi vardı; Asya Kartalı Gültekin inanılmaz bir seyirci topladı. Sahnenin yanları, koridorlar, çitlerin etrafı seyirci ile doluydu. Yaklaşık bin beÅŸ yüz kiÅŸi birlikte izlemiÅŸti. Filmler üç gün oynatılırdı. Gül sineması çok özeldi. Sahneye inen merdivenler vardı. Merdiven baÅŸlarındaki alanlarda masalar olurdu. Ailecek masalarda oturulur, kabuklu yemiÅŸ yenirdi. Çekirdek çıtlatarak film izlemenin keyfini o yıllarda tatmıştık. Dert yoktu, tasa yoktu, ben çocuktum ama biliyorum ki geçim derdi de yoktu. Ev ziyaretleri gece oturmaları, birliktelik, toplumsal ahengimiz en üst noktadaydı. Küçük ÅŸehrin insanı ölümüne birbirine sahip çıkardı. Biri yoldan aÅŸağı düÅŸmeye görsün, ona uzanan dost elinin sayısı olmazdı. Topu topu bir caddemiz vardı ama böylesi daha iyiydi. Herkes birbirini görür merhabalaşır, hal hatır sorardı. Cadde boyu efkâr tepesine yürümek küçük ÅŸehrin vazgeçilmezlerindendi. Kör Ahmet’ten kestane aldığımız günler ne güzel günlerdi. O daÄŸ kestaneleri ne doyumsuzdu öyle! Sıcacık indirirdik midelerimize. Filemiz, kese kâğıdımız, üçtekerli aÄŸaç arabalarımız… Ah! Hepsini nasıl özledik, nasıl…

                                                                                                                                                             Sevgi ile kalın.


Bu makale 412 kez okundu.

Yazarın Diğer Yazıları
Serhad Artvin Gazetesi © 2012 Tüm Hakları Saklıdır.
İnönü Caddesi. Karahan İşhanı No:16/A - ARTVİN -- Tel :0(466) 212 11 29 - Faks: 0(466) 212 38 84 - E-Posta: osengun{at}hotmail.com