Ahmet Biber, “ADD Nasıl Bir Cumhur Başkanı İstiyor?”

2014-08-02 14:03:32

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu’nun Cumhurbaşkanlığı seçimleri konulu yaptığı iki günlük yoğun çalışma toplantısı sonrasında basın açıklaması yapıldı.

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu’nun Cumhurbaşkanlığı seçimleri konulu yaptığı iki günlük yoğun çalışma toplantısında; “halkımızın hassasiyetleri, şubelerimizden genel merkeze aktarılan görüşler, Atatürk Cumhuriyet’inin geleceği konusundaki endişeler birlikte değerlendirilmiş ve aşağıdaki açıklamanın yapılması zorunluluğu doğmuştur” diyerek basın açıklamasında bulundular.

Artvin Şube Başkanı Ahmet Biber tarafından yapılan açıklamada, “Küresel çıkar odakları, Ortadoğu ülkelerindeki siyasetin ve ekonomik hayatın bir parçası olarak sürdürülen din ve mezhep savaşlarını profesyonelce kendi çıkarları doğrultusunda programlamakta ve kullanmaktadır. Bölge insanları mezhep ve din adına denilerek kışkırtılmakta ve birbirlerini boğazlamaktadırlar. Küresel güçler ise bu cehaleti ve ilkelliği doyumsuz bir iştah ile kullanmaya ve asıl kazanan olmaya devam etmektedirler. Arada sırada ortaya çıkan demokratik hareketler ise küresel güçler tarafından bastırılmakta ve yok edilmektedir. Bu bölgede tek istisna Atatürk ve Atatürk’ün başlattığı kurtuluş savaşı neticesinde kurulan Atatürk Cumhuriyetidir. Türkiye Cumhuriyeti; İslam dünyasında, aydınlanmayı, çağdaşlaşmayı hedefleyerek, yaşam biçiminde ortaçağdan kurtularak, hukuk alanında, siyasette, sanatta, ekonomide, çağı yakalamak için mücadele vermiş tek devlettir. Mezhep ve din kavgalarından uzak çağdaş insanı ve çağdaş toplumu yaratan Atatürk Cumhuriyet’inin bu yüzden hep düşmanları olmuştur. Atatürk döneminde hayata geçirilen reformların hiç birisi diğer İslam ülkelerinde yapılamamıştır, bu ülkelerde hala insanlar din ve mezhep adına birbirlerini boğazlamaya devam emekte bu kavgalardan ise küresel güçler faydalanmaktadır. Ancak burada İslam ülkelerinde yaşanan bu huzursuzlukların sorumlularının sadece dışarıda aranması son derece hatalı sonuçlara ulaşılmasına neden olabilecektir. Bu ülkelerin asıl sorunu, dokularına sinmiş ve yerleşmiş olan çağdışılıktır. Atatürk bu Ortadoğu bataklığından tüm özgürlüklerin ve insan haklarının, laik sosyal hukuk devletinin ve çoğulcu demokrasinin yolunu açan Türkiye Cumhuriyetini yaratmıştır.

Bu gün gelinen noktada önümüzde duran Cumhurbaşkanlığı seçiminde halkımızın vereceği oylar; Atatürk Cumhuriyeti’nin mi devam edeceğini, yoksa Ortadoğu bataklığının bir parçası mı olacağımızı belirleyecektir.

Atatürkçü Düşünce Derneği nasıl bir Cumhurbaşkanı istiyor;

Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacak, evrensel hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve devrimlerine, herkesin insan haklarından ve temel özgürlüklerden yararlanması ülküsüne bağlı, Cumhuriyetten yana taraf, toplumu birleştirici, ötekileştirmeyen, ayrıştırmayan, toplumun Cumhurbaşkanlığına olan zedelenmiş güvenini yeniden tesis edecek, uluslararası arenada ülkemizin kaybettiği saygınlığını yeniden kazanmasına katkı koyabilecek, iktidarın her uygulamasına kayıtsız kalmayacak, araştırmalarını, incelemelerini, değerlendirmelerini laik Cumhuriyet ilkesini esas alarak yapacak, başkanlık sistemine heves etmeyecek, kısacası Atatürk’ün koltuğuna oturmaya layık bir Cumhurbaşkanı istiyor ve meclisteki milletin vekillerini bu konuda sorumlu davranmaya, göreve çağırıyoruz.

Atatürkçü düşünce derneği Atatürk’ün koltuğuna bir cumhuriyet yıkıcısının oturmasına karşıdır.

12 yıllık bu iktidar döneminde, Cumhuriyetin laik, demokratik, hukuk devleti ve ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlük ilkeleri yok edilmeye çalışılmıştır.

Hukuk Devleti yerini polis devletine bırakmış, evrensel hukuk kuralları yok edilmiş, kişiye ve olaylara özel yasalar torbalar içine yerleştirilerek çıkartılmış, güçler ayrılığı ortadan kaldırılmış, yargı iktidarın emrinde, vicdanları kanatan yargılamalar yapılmış, haksız ve uzun tutukluluk süreleriyle insanlar acımasızca özgürlüklerinden mahrum bırakılmış, suçsuz yüzlerce insan hapishanelerde yaşama tutunmaya çalışırken, başbakanın oğlu yada yakını olduğu için bir kısım insanlara ayrıcalıklar yaratılarak koruma kalkanı oluşturulmuş, yolsuzlukları örtülmüş, yargılanmaları engellenmiş, yargının denetimi dışına çıkartılmış, Cumhuriyetin savcıları Cumhuriyeti koruyamaz hale getirilmiş, görev yerleri sürekli değiştirilmiş, çadır mahkemeler kurularak teröristlerin ayağına götürülmüş ve yargı eliyle binlerce insanımızın katillerinden özür dilenmiş, teröristlerden özür dilenirken, onurlu Türk subayları, özür dilenen teröristlerin ifadeleri ile tutuklanmış ve Genelkurmay başkanı devleti yıkmak isteyen bir “örgüt başı” olarak tutuklanıp yargılanmış, yargı eliyle Türk Silahlı Kuvvetleri itibarsızlaştırılmaya, çökertilmeye ve yeniden yapılandırılmaya çalışılmış, asrın yolsuzluğu olarak dünya tarihine geçen Deniz Feneri Derneği soruşturmasını yürüten Cumhuriyetin Savcılarından soruşturma dosyaları alınmış ve bu savcılar sanki suç işlemişler gibi yargılanmış, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısı değiştirilerek siyasetin emrine sokulmuş kısacası artık ülkede hukukun üstünlüğü ilkesi yerine üstünlerin hukuku uygulanır hale gelmiştir.

Yine bu dönemde, Türkiye Cumhuriyeti’nin şerefli askerlerine karşı kumpaslar kurulmuş, sahte belgeler ve CD’ler üretilerek yaratılan suçlamalarla davalar açılmış, toplumun Türk Ordusuna olan güveni sarsılmaya çalışılmış, Türk Silahlı Kuvvetlerinin disiplini ve kimyası bozulmaya çalışılmış, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda donanmaya komutanlık edecek kadroların neredeyse tamamı hakkında davalar açılmışve ne ilginçtir ki İzmir’de bu soruşturmaları yapan savcı yine bu iktidar tarafından ucu iktidara dokunan bir soruşturma başlattığı için sürülmüş, ordu mensuplarının başına çuvallar geçirilirken tepki gösterilmemiş, Irak’ta konsolosluk çalışanları ve bir kısım tır şoförleri IŞİD terör örgütü tarafından rehin alınmış, buna rağmen başbakan IŞİD terör örgütü mensuplarına terörist bile diyememiş, bu terör örgütü ile pazarlıklar yapılmaya ve onlara yasal statü kazandırılmaya çalışılmış, hatta ülkenin gündemi PKK terör örgütünün başı ile birlikte belirlenmeye başlamış, binlerce insanımızın ölümünden sorumlu terörist Abdullah Öcalan iktidara ortak olmuş, fiilen artık birlikte hareket eden AKP + PKK koalisyon iktidarı ülkeyi bölünmenin eşiğine getirmiştir.

Yine bu dönemde, Atatürk devrim ve ilkelerine karşı açık yada kapalı saldırılar olağan hale getirilmiş, bu saldırılar Başbakan tarafından korunup kollanmış, hatta öncülük edilmiş, Türk olmak sorgulanır hale getirilmiş, millet kavramı tartışmaya açılmış, laikliğin içi boşaltılmış, devlet; cemaatler ve tarikatların cirit attığı, başta bakanlıklar olmak üzere devlet kadroları için pazarlıklar yapılarak atamaların yapıldığı bir ibadethaneye dönüştürülmüş, yurttaşların devlet ile olan işlerinde ve ilişkilerinde tarikatların dediği yapılır hale getirilmiş, eğitim sistemi 4+4+4 projesi ile imam hatipleştirilmiş ve çocukların geleceği ile oynanmış hatta devletin dönüştürülmeye çalışıldığı iktidara imamlık eden Başbakan tarafından açıkça ifade edilebilmiştir.

Her konuda derin bir bilgiye ve tecrübeye sahip olduğunu sanan, bununla kalmayıp her dediğinin doğru olduğuna inanan ve inanılmasını bekleyen bir Başbakanın yönetimindeki iktidarla; ülkenin dış politikası çökmüş, tarihi gerçekler yok sayılmış, tarihe ve Türk milletine ihanet edilerek Ermenilerden özür dilenmiş, Kıbrıs gözden çıkartılarak Kıbrıs Rum Kesimi için yapılan devlet tanımı fiilen kabul edilmiş, dinci terör örgütlerine verilen destekle Suriye’nin iç işlerine müdahale ettiğimiz dünyada sorgulanır hale gelmiştir. Bugün de Irak’ ta üç ayrı devlet kurulması için oynanan senaryonun baş oyuncularından biri olmaya adayız. Bunun ülkemize insanımıza getireceği fatura göz ardı edilebilmektedir. Özetle, sıfır sorunlu dış politika iddiası ile çıkılan yolda, sorunsuz komşu bırakılmamış, sınır güvenliğimiz delik deşik olmuş, dış politikamız uluslar arası arenada saygınlığını yitirmiştir.

Yine bu 12 yılda, usulsüz telefon dinlemeleri olağanlaştırılmış, savcılar polis merkezlerinde iddianame hazırlar duruma gelmiş, polis terörü biber gazı ile yasallaştırılmış, onlarca insanımız polisin kullandığı orantısız güç sonucu ölmüş, yaralanmış, hak arama özgürlüğü yok edilmiş, anayasal güvence altına alınmış olan gösteri ve yürüyüş hakkı kendini tek yetkili sayan Başbakanın iki dudağı arasına sıkıştırılmış, korku insanların bilinçaltına yerleştirilmeye çalışılmıştır.

Yine bu dönemde tüm varlıklarımız haraç mezat satılmış, ülke talan edilmiş, yeni zenginler ve bunların paraları ile oluşturulan “havuz”dan beslenen yandaş bir medya yaratılmış, halkın beyni yıkanmaya ve yapılan yolsuzluklar perdelenmeye çalışılmıştır.

Kısacası başta başbakan olmak üzere bu iktidar eliyle son 12 yılda Atatürk ve kurduğu laik, demokratik bir hukuk devleti olan bu cumhuriyeti yok etmek için yoğun ve programlı bir çalışma yürütülmüş, ülke bölünmeye ve bir ortaçağ diktatörlüğüne dönüştürülmeye çalışılmıştır.

Bütün bu nedenlerle; Cumhuriyet’in kurucu ilkelerinin bugün de hala geçerli ve ülkenin sorunlarını çözmeye yol gösterici olduğuna inanan Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, 12 yıldır yürüttüğü bu politikalarla Cumhuriyet yıkıcılığı yapan bir zihniyetin gösterdiği adaya karşı durmayı öncelikli bir görev sayıyoruz.

Atatürkçü Düşünce Derneği, Türkiye’nin En Büyük Kitle Örgütüdür.

Gücünü Atatürk İlke ve devrimlerine sadık halkımızdan alan derneğimiz hiç bir siyasi partinin arka bahçesi değildir. Tüm siyasi partilerin üzerinde, ancak siyaseti yakından izleyen Atatürkçü Düşünce Derneğini, halkımızın güven ve ilgiyle takip ettiğini biliyor ve bu sorumlulukla süreci sağlıklı olarak değerlendiriyoruz.

19.06.2014 tarihli basın açıklamamızda; Cumhurbaşkanlığı adaylarının belirlenmesi sürecinde siyasi partilerin ADD’nin görüşlerini almamış olmasının son derece düşündürücü ve üzücü olduğu dile getirilmiş ve sürecin doğal bir parçası olarak cumhurbaşkanı adayı konusundaki beklentilerimiz kamuoyu ile paylaşılmıştır. ADD; toplumda rahatlamayı sağlayamayan bu sürecin sorumluları olarak meclisteki Milletvekillerini görmektedir. Çünkü adaylık ancak siyasi partilerin veya belli sayıdaki Milletvekillerinin önerisiyle mümkündür.

Bu nedenle meclisteki siyasi partilere yeniden sesleniyoruz: Henüz Cumhurbaşkanlığına aday olan isimlerin konuşulduğu bu aşamada yetki ve görevinizi yerine getirerek yeni adaylar belirleyin ve Türk halkını, kamuoyunu rahatlatın. bu toplumda Atatürk’ün koltuğuna oturmayı hak eden yüzlerce, binlerce aday çıkartabilecek bir potansiyel olduğunu biliyoruz” dedi. 


Serhad Artvin Gazetesi © 2012 Tüm Hakları Saklıdır.
İnönü Caddesi. Karahan İşhanı No:16/A - ARTVİN -- Tel :0(466) 212 11 29 - Faks: 0(466) 212 38 84 - E-Posta: osengun{at}hotmail.com