Eğitim Bir Sen Artvin Şubesi, Öğretmene Yönelik Artan Şiddet Olaylarını Kınamak için, Pazartesi 1 Saat Derslere Girmedi.
Son zamanlarda öğretmeni hedef alan şiddet olaylarını kınamak ve artan saldırılara dikkat çekmek için Eğitim Bir Sen Türkiye Genlinde 30 Nisan Pazartesi günü İstiklal Marşı törenlerinden sonra ilk derse girmediler. Artvin Eğitim Bir Sen üyelerinin de destekledikleri eylemde Artvin Eğitim bir Sen Şube Başkanı Bahattin Yetim Yazılı Basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi, “Eğitimciler olarak, şimdiye kadar birçok konuda eylem, etkinlik yaptık ve sesimizi yükselttik. Bazen ekonomik, bazen toplumsal bazen de sosyal sorunlara dikkat çektik. Fakat bu gün burada son derece önemli bir sorunu gündeme taşımak, genelde eğitim çalışanlarını özelde öğretmenleri değersizleştiren, hedef tahtasına oturtan uygulamalara dur demek, meslektaşlarımızın hayatına kasteden saldırıları kınamak ve protesto etmek için toplandık.
Geride bıraktığımız iki hafta içerisinde basına yansıyanları dikkate alırsak 8 tane öğretmenimiz saldırıya uğramış ve bazıları ölümden dönmüştür. Üzülerek ifade etmeliyiz ki, şiddet toplumsal bir sorun haline gelmiştir. Her tarafı cennet olan ülkede neredeyse cinnet toplumuna doğru yol alıyoruz. Aklını ve duygularını yönetemeyenler şiddeti seçiyor, gerekli tepki verilmediği, failler bedelini ödemediği için şiddet sıradan bir olaymış gibi toplum tarafından kanıksanıyor. Masum bir hak arama yöntemi gibi yaygınlaşıyor. Hâlbuki şiddetin masumu değil mağduru vardır. Mağdur bazen doktor, bazen öğretmen, bazen kadın, bazen çocuktur.
Geçtiğimiz günlerde bir doktorumuz, hasta yakını tarafından kalbinden bıçaklanmış ve ne yazık ki hayatını kaybetmiştir. Hayatını kaybeden doktor kadar geride bıraktıkları da mağdur olmuşlardır. Toplumsal sorun haline gelen konularda mutlaka toplumsal tavırlar ve ortak çözümler olmalıdır. Tavır bazen meslektaşlarından, bazen sivil toplum örgütlerinden, halktan, bazen de yetkililerden gelmelidir. Bu açıdan bakıldığında doktor cinayeti ile ilgili Sağlık Bakanı’nın duruşunu takdirle karşıladığımızı buradan ifade etmek isteriz. “Sağlık çalışanlarına yapılmış saldırıyı kendime yapılmış sayarım” diye maiyetindekileri önemseyen ve yalnız bırakmayan, duygudaşlık örneği sergileyen bir bakanı ne yazık ki öğretmenler olarak biz göremedik.
Öğretmenlerle ilgili kurduğu bütün cümlelerin, eğitimcilerle arasının daha da açılmasını sağlaması için, insanın özel gayret sarf etmesi gerekir. Ya da yaptığı uygulamaların, izlediği politikaların özenle seçilmiş olması gerekir. Tıpkı Milli Eğitim Bakanlığında hayata geçirilen “Alo 147” hattı gibi. Tıpkı bütçesiz okulları mecbur olmadıkları halde ayakta tutmak için özveri ile çırpınan okul yöneticilerini “Bağış Genelgesi” ile töhmet altında bırakmak ve tamamına soruşturma açıp kamuoyu önünde itibarsızlaştırmak, disiplin cezalarıyla küstürmek gibi. Ve yine tıpkı, hiçbir öğretmen 3 ay tatil yapmadığı halde, işin iç yüzünü bilmeyen sokaktaki insanın kurduğu cümleyi birinci ağızdan kurmak gibi. Bütün bu yaşananlar öğretmenlerin saygınlığını zedeleyen ve öğretmenlik mesleğini sıradanlaştıran uygulamalardır.
Buradan bütün yetkilileri uyarıyoruz. Toplumda öğretmenin itibarı aşınırsa, herkesin itibarı aşınır. Öğretmene saygısızlık olursa anneye de babaya da saygısızlık olur. Öğretmenin felaketinden topluma asla saadet çıkmaz. Başta Milli Eğitim Bakanı olmak üzere bu konuda herkesi duyarlı davranmaya davet ediyoruz.
Değerli basın mensupları.
Bu gün yaşadığımız sorunlar geçmişte belirlenen eğitim politikalarının doğal sonucu olduğu gibi, bu gün uyguladığımız politikalar ise geleceğin sorunlarını belirleyecektir. Toplumsal kalkınma da çürüme de eğitimden geçmektedir. En iyi eğitim öğretirken eğiten eğitimdir. Eğitim müfredatında öğretmeyi değil, eğitmeyi hedefleyecek şekilde “değerler eğitimini” önemseyen toplumlar, geleceği belirleyeceklerdir. Akıllı tahtalarla sınıfları donatmak, daha kolay öğrenen, daha zeki çocuklar yetiştirebilecektir ama daha ahlaklı nesil yetiştirmek, değerler eğitimini önemseyen bir eğitim müfredatıyla olacaktır. Bu konuda iyi bir müfredatın tek başına yetmeyeceğini, öğretmenlerin özverisi gerektiğini biliyoruz. Öğretmenlik mesleği bu açıdan son derece önemlidir. Bunun içindir ki Hz. Ali “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” demiştir. Biz, kandil gibi kendini tüketip etrafa aydınlık vermeye çalışan öğretmenler olarak, kimseden kırk yıl köle olmasını beklemiyoruz. Ama en azından saygı bekliyoruz.
Bu saygı Hükümet tarafından da gösterilmelidir. Öğretmenler kamuda neredeyse en düşük ücretle çalışan kamu görevlileri haline gelmiştir. Kamuda “eşit işe eşit ücret” düzenlemesinde de öğretmenler kapsam dışında tutularak mağdur edilmiş ve durumları toplu sözleşme masasında görüşülmek üzere ötelenmiştir. Bu gün toplu sözleşme görüşmelerinin ilk günüdür. Öğretmenlik mesleğinin ekonomik itibarı masada mutlaka düzeltilmelidir. Bu hususta Hükümetten masada bahane değil gereğini yapmasını bekliyoruz.
Öğretmenlerden fedakârlık bekleyen Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer’e de sizler aracılığı ile sesleniyor, taşıdığı sorumluluğun gereğini yapmasını istiyoruz. Gereğini yapmak okullara bütçe vermeyip öğretmeni tahsildar konumuna, sokup, veli ile karşı karşıya getirip daha sonra da “Veliyi üzeni bende üzerim” demek değildir. Gereğini yapmak eğitimcileri karşısına almak değildir. Dünyanın hiçbir yerinde askerlerini aşağılayarak başarıya ulaşmış komutan gösteremezsiniz. Ve yine hiçbir yerde kendi personeline fedakârlık yapmayanların, değer vermeyenlerin, personelinden de fedakârlık beklediğini göremezsiniz.
Değerli basın mensupları, öğretmenliğin diğer meslek guruplarından farkını biliyoruz. Sorunların temelinde eğitimin yattığının da bilincindeyiz. Fakat bir hususun altını çizmek isteriz. O da, eğitim sadece öğretmenlerin sorunu değildir. Toplumda çürümeler başlamışsa bunun tek sorumlusunun öğretmenler olmadığını bütün kamuoyu bilmelidir. Çocuğun eğitiminde başta anne, baba, olmak üzere bütün yetişkinlerin payı vardır. Kızılderili atasözünde belirtildiği gibi “Bir çocuğun eğitiminden bütün mahalle sorumludur.” Herkes bu bilinçle hareket etmelidir. Velinin, öğrenci yakınının öğretmeni hedef aldığı bir ortamda kimsenin şikâyet etme hakkı kalmaz.
Biz bu gün buraya asla çocuklarımızdan, öğrencilerimizden şikâyet etmek için toplanmadık. Buraya, başta anne babalar olmak üzere yetişkinlerin sorumlu, yetkililerin ise duyarlı davranmasını istemek için toplandık. Geride bıraktığımız iki hafta içinde 8 meslektaşımız darp edilip, yaralanıp, şiddete maruz kaldıysa, yani şiddet öğretmene kadar uzandıysa “toplumun ayağının altındaki halı kaymak üzeredir” demek için toplandık. Televizyon dizilerinde öğretmen tiplemeleri ile mesleğin saygınlığını hedef alan maksatlı yayın ve yapımların davetiye çıkardığı tehlikelere işaret etmek için toplandık.
Milli Eğitim Bakanı sustuğu için biz konuşmak üzere toplandık.
Bu gün, haftanın ilk günü bütün okullarda törenlerden sonra ilk derse girmiyoruz. Susması gereken yerde konuşan ama konuşması gereken yerde susanları uyarıyoruz. Öğretmenler olarak meslektaşlarımıza uygulanan şiddeti kınıyor ve Eğitim-Bir-Sen olarak bütün kamuoyunu duyarlı davranmaya davet ediyoruz. Katılımınız için hepinize teşekkür ediyoruz” diyerek ifadelerine son verdi.
|