Artvin Dokumalarını Yaşatan Bir İsim Borçkalı Hatice Yüksel

2014-02-03 06:48:23

 

Artvin Dokumalarını Yaşatan Bir İsim

Borçkalı Hatice Yüksel

 

Geleneksel Türk El Sanatları Sanatkârı olan Hatice Yüksel, Artvin dokumaları ile başladığı sanatsal çalışmalarını anlattı. Artvin’in Oruçlu köyünde yaşayan anneannesinden etkilendiğini belirten Yüksel, “Sanata karşı merakım, 9 yaşında anneannemin kınalı ellerinde gördüğüm dokuma tezgâhında başladı” dedi. Yüksel, Artvin dokumalarını, son 30 yıldır yapan kimsenin kalmadığını söyledi.

Türk motiflerini ve Artvin dokumalarını bütün dünyaya tanıtmak istediğini vurgulayan Yüksel, 63 kişisel ve karma sergi açtığını dile getirdi. Yüksel, “Toplumumuzun, Geleneksel Türk El Sanatlarına bakış açısı nasıl?” sorusuna, “Toplumun bakış açısı çok sıcak değil. Ama son zamanlarda, biraz daha farklılaştığını ve toplumun biraz daha bu sanata yaklaştığını hissediyorum” karşılığını verdi. Hatice Yüksel, “Elim ve ayağım tuttuğu sürece, Geleneksel Türk Sanatına hizmet verme yolunda ilerlemeye çalışacağım” diye konuştu.

 

Sayın Yüksel, söyleşimize başlamadan önce bize özgeçmişinizden bahseder misiniz?

 

1970 yılında Artvin’in Borçka ilçesinde dünyaya geldim. İlk ve ortaokulu İzmit’te, lise eğitimimi Artvin Meslek Lisesi’nde tamamladım. 1990-2000 yılları arasında Artvin Halk Eğitim Merkezi’nde El Sanatları üzerine eğitmenlik yaptım. Aynı dönemde, Artvin yöresi el dokumalarını araştırmaya başladım. Daha sonra kedime küçük bir atölye oluşturarak, el dokuma tezgâhlarında tekrar Artvin yöresi el dokumalarını hayata kazandırma çabasında bulundum. Kültür ve TurizmBakanlığı’nın düzenlemiş olduğu bir yarışmada yapmış olduğum dokumalarla katılarak birincilik ödülünü aldım. Bakanlıktan almış olduğum bu ödülle, 2000 yılında Sanatkâr Kimlik Belgesine de layık görüldüm. 1999’da Bursa’ya yerleştikten, 2 sene sonra Bursa’nın tarihi turistlik bir yeri olan Irgandı Köprüsü’nde bir atölye edinerek, 7 yıldır çalışmalarımı burada sürdürmekteyim. Aynı zamanda Bursa’nın başka bir turistlik yeri olan Balibey Han’da ikinci atölyemi açarak orada da çalışmalarımı sürdürüyorum. Evli ve 18 yaşında Ali Candaş adında bir oğlum var.

 

Geleneksel Türk El Sanatlarına karşı merakınız nasıl başladı?

 

Sanata karşı merakım, 9 yaşında anneannemin kınalı ellerinde gördüğüm dokuma tezgâhında başladı. Çünkü ben çok küçükken anneannemin yanına, Artvin şehir merkezine bağlı Oruçlu köyüne tatile gittiğimde dokuma tezgâhının başında meraklı gözlerle saatlerce onu izlediğimi hatırlıyorum. En önemlisi dokuma tezgâhının çıkardığı sesle uyanırdım sabahları. Anneannem tezgâhtan kalktıktan sonra, çokküçüğüm ben oturur tezgâhını çalıştırırdım ve ipliklerini kırardım. “Bak dokuma tezgâhıma oturma, ipliklerimi kırma sen köçtüğün (evlendiğin) zaman, bunu sana hediye edeceğim” dermiş. Bende ona, “Benim ayaklarım ağrıyor, hiçbir yere gidemem” demişim. Anneannem yıllar sonra söyler, gülerdi bana. Daha sonra 85 yaşındaki Fatma Akdeniz adındaki teyzeden dokumanın inceliklerini öğrenerek, Artvin yöresinin iki köyünde yapılan ehram adı verilen dokumayla, dokuma serüvenime başladım. Dokumaların tarihini araştırmaya başladığımda, 30 yıldır genç nesilden kimseninyapmadığını ve yaşlı kesimden de çokaz kişinin bildiğini tespit ettim. İçerisinden bir tane yaşlı teyzeyi seçerek, atölyemde dokumaların inceliklerini Fatma Ustamdan öğrendim. Ona, çok teşekkür ediyorum. Allah gani gani rahmet eğlesin. Daha sonra dokuma alanında kendimi geliştirerek, farklı sanat dallarıyla da karıştırarak sanatı çeşitlendirerek kendi tarzımı yaratmaya başladım. Şuanda dünyanın birçok yerinde karma ve kişisel sergiler açarak Türk kültürünü, Türk motiflerini, Artvin dokumalarını bütün dünyaya tanıtma çabası içerisindeyim. İşimi severek yapıyorum.

 

Geleneksel Türk El Sanatlarını yaparak, bir meslek haline getirme düşüncesi nasıl ortaya çıktı?

 

Mutlu olacağım, zevk alacağım bir iş yapmak istedim. Maddi açıdan çok beklenti içine girmemiştim. Amacım, sanata hizmet vermek ve insanlığa bir şeyler bırakmaktı. Bunu da başardığıma inanıyorum. Zaten, siz bu yolda gittiğiniz zaman başarıyı da yakalıyorsunuz. Maddi boyutları da, doğal olarak sonradan geliyor. Bu şansınızı zorlamasanız bile, o bir gün sizi buluyor. Elim ve ayağım tuttuğu sürece, Geleneksel Türk Sanatına hizmet verme yolunda ilerlemeye çalışacağım. Amacım, bütün dünyaya Geleneksel Türk El Sanatlarını tanıtmak ve kendi tarzımı yaratarak, batıyı takip etmeden, tamamen kendi içimizdekini ortaya çıkararak veya uyandırarak güzel tasarımlarla buluşturarak hizmet vermektir.

 

Açmış olduğunuz sergilerden bahseder misiniz? Nerelerde sergiler açtınız?

 

Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya, Danimarka, İsveç, Hollanda, Belçika’da… Geleneksel Türk El Sanatları üzerine tasarımlar yaparak, çalışmalarımı oralarda sergiledim. Yurt dışında, fevkalade bir ilgi vardı. Onlar gerçekten bizim yapmış olduğumuz el sanatlarına çok değer verdiklerini, takdir ettiklerini ve desteklediklerini gördüm. Buda, beni yapmış odluğum işe daha motive ettiğine inanıyorum. Yabancıların Türk sanatına bakış açısı, biz Türk insanındandaha iyi olduğunu düşünüyorum. Tabi, bu birazda ekonomik güce de bağlı. Onlarınekonomik güçleri biraz daha iyi olduğu içinde rahatlıkla destekliyorlar. Kitap okuma merakları olduğu için, Türk sanatları ile ilgili kitaplarını okumuşlar. Bazı kişilerin bu konuları, benden daha iyi bildiklerini gördüm. Bana, benim sanatımı öğretenler dahi oldu orada. Daha çok araştırdıkları için sanata bakış açıları daha farklı. Özellikle de Amerika’da çok ilgi gördü. Yine İngiltere’de de oldukça ilgiyle karşılandı. Toplamda ise 63 kişisel ve karma sergi açtım.

 

Almış olduğunuz ödüllerden bahseder misiniz?

 

Birçok ödül aldım. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Sanatkâr Kimlik Belgesi ödülünü 2000 yılında aldım. Almış olduğum ilk ödüldü. Yine,Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan, Bakan imzalı tanıtım kartı aldım. Onur belgeleri aldım. TBMM’den bu sanata hizmet verdiğime dair bir hizmet belgesi aldım. Birde, 2012’de Bursa Kara Fatma Vefa Ödülü’ne layık görüldüm. Ödül almak benim için çok fazla önemli değil ama bu ödülleri aldıkça sorumluklarım artıyor, ödüllere layık olmaya çalışıyorum. Ama ödül almak tabi çok güzel bir şey, insanının yapmış olduğu işe motivasyonunu artırıyor.

 

Bu sanatı icra ederken, karşılaşmış olduğunuz zorluklar var mı?

 

Tabi ki, her işte olduğu gibi benimde bu işte karşılaştığım bazı zorluklarım var. En başlıca zorluğum yapmış olduğum işim bir sanat olması. Benim amacım bu işi yaparken zengin olmak değildi. Zengin olmak isteseydim farklı bir iş yapardım. Ama benim amacım sanat yapmaktı. Çok emek sarf ederek, çok uğraşarak tanıtımını, reklamını ve her şeyini ben yapmaya çalışıyorum ve geri dönüşümünde zaman zaman zorluklar yaşıyorum. Ama işimi her şeye rağmen çok seviyorum.

 

Artvin yöresi dokumalarıyla ilgili bilgi verir misiniz?

 

Artvin’de her köyün farklı bir dokuması vardır. Genelde motifler ve renkler birbirine benzese de, farklılıklar göze çarpmakta. Yalnız, ehram dokuma iki köyde yapılır. Yusufeli’nin Oğdar ve Hers köylerinde. Cecim, çaput kilimi, sahil tarafında peştamal, keçi kılından dokunan kıl dokuma adı verilen farklı dokumalar vardı. Kıl dokuma, daha çok kilim olarak kullanılırdı. Genel olarak kadınların mevlit ve teravi namazında kullandıkları pamuklu dokuma olan,  beyaz başörtüleri vardı. Yine, “Keceli leçek dokuma” adı verilen Yusufeli yöresine ait bir dokuma var. Yusufeli’nde kadınların kullandığı bir tür dokuma. Çok önceden birde şal dokurmuşlar. Hatta anneannem, Atatürk’ün giymiş olduğu İngiliz pantolonunu şaldan dikerek dedeme giydirmiş. Ayrıca Artvin’in bazı yerlerinde dört ayaklı tezgâhta desenli battaniyelerde dokunurdu. Yün ipliğinden yapılırdı. “Boyalı cecim” adı verilen dokuma, divan örtüsü olarak kullanılırdı. Şavşat kilimleri çok meşhurdur. Orada, zengin motifli kilimler dokunur. Türkiye’nin hiçbir yerinde o kalitede kilim dokunduğunu zannetmiyorum. Özellikle eski dokumaların eşi benzeri yoktur. Dokumaların genelinde hep kök boya kullanılırmış ve koyun kılından yapılırmış. Koyundan kırpılan yün, iplik haline getirilerek dokunurmuş. Artvin yöresindebaşörtüleriyle ilgili dokumalarında, iki desen kullanılırdı. Biri “hanımeli” deseni, diğeri de “kenarı kırmızılı”. Hanımeli desenli olanı genç kızlar, kenarı kırmızılı olanıda gelinler kullanırdı. Cemiyetlerinde de erkekler tarafından gelinler ve kızlar örtükleri örtüleriyle ayırt edilirdi.

 

Toplumumuzun, Geleneksel Türk El Sanatlarına bakış açısı nasıl?

 

Toplumun bakış açısı çok sıcak değil. Ama son zamanlarda, biraz daha farklılaştığını ve toplumun biraz daha bu sanata yaklaştığını hissediyorum. Sanki değerlerimizi kaybediyoruz telaşına kapılmış insanlar ve yeni yeni farkınavarıyorlar. Toplumumuzu biraz daha bu konuda aydınlatılması ve eğitim verilmesi gerekiyor. Hatta sanatla alakalı derslerin ilkokullara kadar inmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü medeniyetimizin sembolü Geleneksel Türk El Sanatlarının yaşatılması gerekiyor.

 

Hizmet ettiğiniz bu güzel mekân hakkında bilgi verir misiniz?

 

Irgandı Köprüsü’ne 2007 yılında geldim. 1442 tarihinde dünyada yapılan ilk Arastalı Köprülerden biri. Arasta kelimesi, çarşılı köprü anlamına geliyor. Köprü üzerinde 14 dükkân bulunmakta. Her dükkânda, farklı Geleneksel Türk El Sanatları icra edilmektedir. Dünya’da dört çarşılı köprüden biri olan Irgandı Köprüsü üzerinde sanatı icra etmek, paha biçilemez. İyi ki buradayım, iyi ki bu köprü üzerindeyim. Hem manevi değeri, hem sanatsal değeri, hem tarihi değeri olan bu köprü üzerinde bulunmak bana Allah’ınbir lütfudur. Görmeyenlerin mutlaka görmesini tavsiye ederim. Altından su, üzerinden sanat akan bir köprü.  


Serhad Artvin Gazetesi © 2012 Tüm Hakları Saklıdır.
İnönü Caddesi. Karahan İşhanı No:16/A - ARTVİN -- Tel :0(466) 212 11 29 - Faks: 0(466) 212 38 84 - E-Posta: osengun{at}hotmail.com