Kemal Cirit: “Artvin Kendisi Küçük, Özgül Ağırlığı Yüksek Bir İl”

2014-08-13 14:29:33

  Artvin Valisi Kemal Cirit Türkiye ve Artvin gündemine ilişkin Genç Bürokrat Dergisi’nde çok özel konulara değinerek samimi açıklamalarda bulundu.

 Vali Cirit’in Genç Bürokrat Dergisine verdiği röportaj http://www.medyapusula.com internet adresinde yayınlandı.

 Yayınlanan röportaj şöyle:

 Sayın Valim çocukluğunuzdan itibaren kendi ağzınızdan anılarınızı da içerecek şekilde sizi tanıyabilir miyiz?

 İnsanların kendisini tanıtması kadar zor bir şey yok. Bu sorunun cevabı konusunda hep zorlandım. Çünkü insanların bir yaşam tarzı, hayata bakışı, duruşu, bu sosyal ortamdaki pozisyonu var. Onun için İnsanın kendisini tanımlaması ve konumlandırması çok zor. Kısaca pozitif taraftayım... Örneğin her hal ve şartta karşınızdaki kişiye inanmalı ve güvenmelisiniz, derim.  Yönetsel tarzım da buna hep uygun oldu. Yaş grubumuza da bakarsak aslında biz Turgut Özal döneminin, 80’lerin çocuklarıyız. Ben 1970 yılında Afyonkarahisar’ın Emirdağ İlçesinde doğdum ve köy ortamında büyüdüm. Derbentte yani… 10’lu yaşlarımıza geldiğimizde 1980’lerin hengâmesi ile karşılaştık. İlk defa darbe ile tanıştık. Özgürlüklerin ilk kısıtını bir Cuma günü Bayat ilçesi halk pazarına gidemeyeceğimizi öğrenerek tattık. 80’li yıllar hızlı değişim ve dönüşümün toplum yaşamında yer etmeye başladığı yıllardı. İlk defa duyulan bazı kelimeler vardı. Perestroyka, yeniden yapılanma, transformasyon… Bunlar bir değişimi ifade etmekteydiler. Dönemin lideri Özal’dı ve Türkiye’yi dünyaya açmaya çalışıyordu. Biz sonra, çocukluğumuzu yaşadığımız Anadolu’nun o küçük köyünden bir başka dünyaya geçebilmek için çabalarken bulduk kendimizi… Aslında şuan bizim dönemimize baktığınızda Anadolu insanının, yani bizim kuşağın birçok noktada aynı hikâyelerle büyüdüğünü görürüz. Hikâyelerin belki kahramanları değişir ama senaryolar hep aynıdır. Ben beş sınıfın tek odada toplandığı bir yerde eğitim alarak ilkokulu bitirdim. Bu arada sabah dersler başlamadan önce kuzuları tarlada otlatmak da vazifemizdi… Eğer köydeyseniz bütün Anadolu’da da bu böyle olmuştur. O yüzden hikâyeler de hep benzerdir. Biz elektrikle de 1980’lerde tanıştık. Hem gaz lambası ve ocak etrafını kullanarak ders çalışacaksınız ve hem de tek öğretmen ve beş sınıfın bir arada olduğu ortamda eğitim alacaksınız! Ama güzel günlerdi, gülerdik bazen, ‘’ya bu soru da mı yapılmaz’’ diye küçüklere... Zorluğu fırsata çevirmenin yolunu da bulmalıydık... Sonra çalıştık tabi ve kısmet oldu güller diyarı Isparta’nın Gönen Öğretmen Lisesi’ni kazanma şansı buldum. Aileden ayrı kalmanın, yalnız yaşamanın ve diğer çocuklarla aynı yaşamı paylaşmanın unutulmaz tarafını en güzel şekliyle öğrenmiş olduk. Öğretmenim, benim öğretmen olmamı isterdi. Ben de öğretmen olayım diye yola çıkmıştım ama hayat yolculuğumuz bizi farklı mecralara sürükledi. İyi bir eğitim süreci geçirdik. Sonraları kariyerimle ilgili görüşlerim değişti. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazandım. Siyasal ile birlikte artık yeni hedefimiz Mülki idare idi. İstanbul, benim zihinsel kodlarımı değiştirdi. İstanbul bir dünya şehriydi ve birçok medeniyete ev sahipliği yapmanın mağrurluğuyla sizin zihinsel kodlarınızı etkiliyordu… Ben hala İstanbul’un, o efsunlu kentin vermiş olduğu özgüvenle yoluma devam etmenin haklı gururunu yaşamaktayım.

Mesleki tercihinizi siz mi belirlediniz yoksa şartlar mı belirledi?

 Anadolu insanının zihinsel alt yapısında aslında her şeyi kabullenen bir nevi ezilmişlik hissi etkendir. Bir de köyde yaşıyorsanız bu daha da belirgindir. Bunu aşmak için de etken olunabilecek meslek grupları ister istemez tercih edilir. Güç önemlidir tabi… Ben öğretmen olacağım diye yola çıktım ama şuan başka bir pozisyondayım. Orta öğretim hayatınıza devam ediyorsunuz ve daha sonra tercihleriniz değişmeye başlıyor. Üniversite olarak ben arzu ettiğim bölümü kazandım. Tercihimde de ilk sıradaydı. Siyasal olarak hem Ankara’yı tercih edebilirdim hem de Hukukların hemen her bölümünü… Çünkü puanım yetiyordu. Ama İstanbul’u ve İstanbul Siyasalı okumalıydım… Ve Kaymakam olmalıydık yani…  Kısmet oldu işte… Mezun olduktan sonra hemen giremedik mesleğe tabi. Bir yüksek lisans denemem oldu. Sonra sınavlara hazırlık için yeniden köye döndüm. Geceli gündüzlü çalışarak kazandık Kaymakamlığı... Ve mezuniyetimden tam 3 yıl sonra… İstanbul Siyasaldayken Sulhi Dönmezer hocamız vardı, Allah rahmet etsin bu arada… O derdi ki: “Eğer Türkiye’de bir yere gelmek istiyorsanız çalışın, çalışın, çalışın…” Bizler bunu kendimize şiar edindik ve çalıştık Allah da kısmet etti. Mülki idareye geçtikten sonra da çeşitli İllerde Kaymakamlık, Vali yardımcılığı yaptım. Güney Doğu Anadolu’da 6 yıl çalıştım. Batman ve Diyarbakır’da… Oraların bana, vizyonuma ve mesleğime ciddi anlamda katkıda bulunduğunu gördüm. Ayrıca bölge insanını tanıma fırsatı buldum. Devletin sıcak yüzünü göstererek nasıl iş tutulabileceğini hem öğrendim ve hem de gösterme şansı buldum. Batman’da Vali yardımcılığı yaptığım dönemde, özellikle Batman’ı nasıl öne çıkarabiliriz diye kafa yorduk… Geleceğinde turizm olsun dedik. Batman kendi kültürüyle ve tarihi ile bir turizm destinasyon noktası olmalıydı ve şimdi geriye dönüp baktığımızda bunu rahatlıkla iyi ki yapmışız diyebilmenin mutluluğunu yaşamaktayım. Hasankeyf gibi bir medeniyete sahip ilsiniz sonuçta… O dönemin Valisi ve şu anki İçişleri Bakanımız ile ve onun vizyon açıcı önerileri ile orada turizm alanında ciddi çalışmalar yaptık. Hasankeyf’in özellikle uluslararası boyutunu da düşünerek, katkı sunarak, projeler geliştirerek hem tanıttık hem de bölge insanıyla da nasıl rahat çalışılabiliri keşfederek bir sinerji oluşturduk… Sonra Yalova ve nihayet Başbakanlık… Taşra bürokrasisinde yoğrularak yol aldık. Başbakanlığa geçince merkez bürokrasisini daha yakından tanıma fırsatı buldum. Özellikle merkez bürokrasisinde görev yaparken taşradaki birçok dert ettiğimiz hususların ne kadar küçük ve rahatlıkla çözülebilir olduğunu gördük. Taşrada, hem vatandaşın hem de bürokraside hizmet üreten kamu görevlilerinin beklenti ve bakış açılarının neler olabileceğini özümsedik. Ankara’da ise merkez bürokrasisinin olaylara nasıl baktığını ve Türkiye’nin geleceğinde etken olan stratejik argümanların nasıl öne çıkarıldığını görme fırsatı buldum. Şuan Valilik pozisyonunda bulunuyorum. Meslek demiyorum çünkü yöneticilik bir pozisyondur. Buradaki pozisyonumla birlikte de yönetim sistemi içerisinde her iki taraftan da nasıl yararlanılabilir, nasıl bir politika ve kamu hizmeti çıktısı elde edilebilir bunu mezcetme kolaylığı yaşadım.

 Bu çok büyük bir avantaj herhalde?

 Evet. Çünkü bürokrasiyi tanıyorsunuz ve sistemi özümsemişsiniz. Sorun çözme konusunda nerdeyse uzmanlaşıyorsunuz. Öyle bir yerde görev alıyorsunuz ki sürekli kriz ve sıcak gündem ki sürekli uyanık olma mecburiyetindesiniz.

 Peki, bu anlamda 20 yıl öncesinin bürokrasisiyle bugünün bürokrasisini kıyaslarsak örneğin Sayın Başbakanımız bürokrasinin kaldırılacağını yıllardır söylüyor. Sizce nasıl bir mesafe kat ettik, bu durumun içinde bulanan birisi olarak?

 Bürokrasi aslında, kamu hizmeti üretme yöntemi ve bu alandaki kesimi ifade eder... Kamu hizmeti üreten bu kesime ise bürokrat deriz. Ve sonuçta da siz bir kamu hizmeti çıktısı elde edersiniz.  Örneğin ben buraya 10 ay önce atandım ve o dönemin Artvin fotoğrafına baktım ve bu tabloda neler değişmeli diye düşünerek yola koyuldum, önüme getirdim. Bürokrat olarak hizmet etme noktasında bir bayrak yarışı olacaksa, bu bayrağı ötelere götürmenin bir mücadelesini vermeniz gerekir. Ben,  kamu hizmetini yürüten arkadaşlarımdan şunu istedim; Eğer özel sektör yılsonunda bilançosunu açıklıyor, kar-zarar tablosunu ortaya koyuyor ise kamu görevlileri de aynını yapmalılar. Bunun içerisinde kendim de dâhil olmak üzere bürokrasinin kamu bilançosunu açıklaması gerektiğini düşünenlerdenim. O fotoğraflar yılsonunda karşılaştırılmalı… Ve analiz edilerek hesap verilmeli…  Kime? Tabi ki vatandaşa… Yaklaşık 20 yıldır bürokrasi kadrosunda yer alan bir kamu görevlisiyim. Bürokrasinin hantal yapısı ve sizi çoğu zaman sınırlayan mevzuatlar silsilesi var ve iş yaparken çözüm üretirken sempatik kanalı kullanmak zorundasınızdır bir nevi… Aslında sistem tam oturmuş olsa buna ihtiyaç duymamanız gerekir. Vatandaş için ise asıl olan nedir derseniz, vatandaş kamu hizmeti görevlisinden bir hizmet bekler ve bu hizmetin de hayatına olumlu yansımasını ister. İşte o zaman yaptığınıza iş der. Eğer siz bir iş üretiyorken sokaktaki vatandaşın hayatına pozitif bir katkı sunuyorsanız ne ala. Yok, sunamıyorsanız o sadece sizin için meşguliyet olur. Burada Devlet çok önemlidir tabi ki… Kuralları da… Ancak devlet dendiğinde akla yetkileri olan bir bütün geliyorsa işte orda da bir sorun var demektir. Devlet denince haklar gelmelidir akla aslında… O yapı haklar ve özgürlüklerini kullanan milletin, devleti olmalıdır… Bürokrasi denilen aygıt statükoyu devam ettiren bir yapı olagelmiştir hep. Sorun çözme kapasitenizi hep engeller… İşte bu yapı son on yılda ciddi değişime uğramış, yapılan değişikliklerle iş üretmek kolaylaşmış ve girişimcilerin önü açılmıştır. Bu çok ciddi bir sonuçtur. Bürokraside de, her kademede olduğu gibi büyük kırılmalar yaşanmaktadır. Türkiye’de değişen işte bu. Artık, kendi kişisel duruşunuzu, devlet duruşu diye tanımlayamazsınız. Bürokraside de, özel sektörde olduğu gibi başarısız olanların elenmesi mekanizması ivedilikle hayata geçmelidir, bence. Toplumdaki dinamizmi iyi okumak ve ona uygun sistemi kurmak mecburiyetindeyiz. Toplumun talepleriyle yönetimin ürettiği yani kamu bürokrasisinin ürettikleri birbiriyle uyumlu olmalıdır.  Ve siyaset kurumu, tam olarak yönlendirici pozisyonunu hiç bırakmamalıdır.

 “Eğer özel sektörde sizin iş garantiniz yoksa kamuda da olmamalı”

 Bu değişimi daha güçlendirmek, ya da sizin bahsettiğiniz bürokratların iş üretme bağlamında 657 ile korunuyor olmaları sizce nasıl değerlendirilebilir?

 Yaklaşık yedi yıl Başbakanlık’ta görev ifa ettim. Ve bunun beş yılı dönemin Başbakan Müsteşarı’na Danışmanlık yaparak geçti.  657 ile tanışmamız tabi ki çok erkendi ancak etkin bir değişim yönetimi uyguluyorsanız ve kamuda bazı reformları hızlı ve uygulanabilir şekilde yapmak niyetindeyseniz, iş üretip üretmemenize bakmaksızın sizi garanti altında tutan bir yasa ile korunuyor olmanız biraz ironik tabi! Çünkü bu kalkan bir müddet sonra sizin yanlışlarınızı görmenize engel olabiliyor.  Kamu görevlisi olarak bir şekilde de bir unvanı elde ettiyseniz hizmet anlayışınız da farklılaşmakta. Bir de performansınız yetersizse o makam hem vatandaş hem de çalışanlar için tartışılır hale gelebilir.  Ve başkaca birçok sorun ortaya çıkabilir. 657 argümanı içerisine giren bir kamu görevlisi işleri genellikle rutin olarak yapar.  Çünkü iş tanımı rutine daha yatkındır. Ve nitekim bu konuda yaşanan sorunları gidermek için ciddi çalışmalar oldu aslında ve bazı yasal değişiklikler yapıldı. Ama biz kalkınmayı hızlı gerçekleştirmesi gereken bir ülkeyiz… Biz muhteşem bir geçmişten geliyoruz ve geleceğimize yön verirken kaybedecek hiç vaktimiz yok… Ve maalesef rutin, iş değildir. Eğer özel sektörde sizin iş garantiniz yoksa kamuda da olmamalı. Bunların yöntemleri bulunabilir, değiştirilebilir.

 Performansın arttırılabilmesi noktasında, özellikle idari kadrolarda sizce bir bürokrat, ne kadar görevde kalmalı?

 Bu, bürokratın pozisyonuna göre değişebilir. Gençlerin önünü tıkamayacak süre kadar diyelim. Şimdi burada kendimden başlayarak söylemeliyim ki, aynı ile uzunca süre devam etmek o ile katkı anlamında ne getirir? Bir planlama ve perspektif noktasında uzun sürelerin olumlu yansıması olur, gözükse de, çok uzun süreli kalınmamalı diye düşünüyorum. Uzun bir süre kalınması durumunda bazı mesleki körlükleri yaşamaya başlar ve kendinizi tekrarlama sürecine girersiniz.

 Mesela Ne kadar süre görev alınmalı?

 Ben illerde 2 ya da 3 yıllık görev süresinin uygun olacağını düşünüyorum. Çünkü fazlası vatandaşla iletişiminizde farklı beklenti ve sonuçları ortaya çıkarır. Yeni heyecanlar her zaman önemlidir. Üst bürokrasi için şunu söylemek isterim; üst bürokrasi hükümetle gelmeli ve hükümetle gitmelidir. Ve aynı şekilde hükümet atadığı kişiden arzu ettiği sonucu alamadıysa da görevden alabilmelidir. Örneğin siz görevden alındığınızda dava açarak yeniden o makamı işgal etmeye kalkmamalısınız… Nitekim Meclisimizin bu konuya ilişkin çalışmaları tamamlanma noktasında. Örneğin bir okulun müdürü 15 yıl aynı okulda müdürlük yapar mı? Ama bizde yapmış, yapmakta hatta… Gençlerin bu konuda önünü açmamız gerekiyor. Ben de, bir müddet sonra, buraları gençlere bırakabilmeliyim. Biz ancak böylelikle değişime ayak uydurabilir ve kalkınma ve gelişmeyi sağlayabiliriz.

 Evet, söylediğiniz değişiklikler son dönemde yapılmaya çalışılıyor. Ancak sizce bu insanlar hükümetle gelip hükümetle giderken nereye gitmeli?

Bizim ülke olarak, görevden aldığımız kesimi bir şekilde çalıştırabilecek mekanizmayı kurmamız gerekir. Üst görevler için söylüyorum tabi bu makamlarda görev almışsa belli bir tecrübe de edinmiştir. Siz görevden aldığınız üst düzey bürokratın tecrübelerinden de yararlanmanın yollarına bakmalısınız. Onlarca müşavir vardır bakanlıklarda, mesela… Kaçından aktif olarak yararlanabiliyorsunuz ki? Tecrübe maalesef ciddi maliyetlerle elde ediliyor bu arada… Pahalı bir yöntem! Sonuçta sözleşmesi bitenin, aslında kamu göreviyle de bağlantısı kesilebilir. Müsteşar da, Vali de, Genel Müdür de bir dönemle gelmeli ve onunla da gitmelidir. Siyaset kurumu eğer çalışmaya devam edecekse de görevine devam etmelidir

 Ankara’da devletin en üst düzeyinde, Başbakanlıkta görev yaptınız. Sonrasında Artvin’de Vali olmak nasıl bir duygu?

Çok farklı alanlar bir kere. Ortak yanı son görevlerim itibariyle yöneticilik yapıyor olmanız. Başbakanlık’ta merkez bürokrasisinin tepesinde çalışarak ciddi bir tecrübe elde ettim. Oradan problemlere bakarak çözüm nasıl üretilmekte onu gördüm. Çok farklı bir konseptle aslında yolumuza devam ettik. Ancak taşradan geldiğimiz için, hem çevreniz oldukça farklı ve çeşitli ve hem de insanlar sonuçta bir şekilde başkentin yolunu tuttukları için taşra bağlantınız hiç kesilmemekte. Ve danışmanlık yaparken de bu bağ hiç kesilmedi. Ayrıca toplumsal sorunlara çözüm bulma noktasında vazifeniz de olunca Anadolu’nun, taşranın sorunlarından hiç uzak kalmadık. Genel Müdürlük yaptım sonra… Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü… Ülkemizin ulusal ve uluslararası güvenlik politikalarında strateji üretme noktalarında çeşitli katkılar sunarak hizmet ifa ettik, uzman arkadaşlarımızla… Tabi siz orada bütün Türkiye’ye şamil olabilecek bir organizasyonun içerisindesiniz. Ve o makamdan Valilik pozisyonuna atanıyorsunuz. Orada sorunlara büyük resmi düşünerek çözüm arıyorsunuz burada kendi ölçeğiyle yaklaşıyorsunuz… Buradaki sorunlar daha lokal ve daha insani. Orada Türkiye’nin tüm sorunlarıyla ilgileniyorsunuz. Sonuçta herhangi bir sıkıntı yaşamadan kısa sürede uyum sağladık. Eşimi ve çocuklarımı yanıma alarak buraya geldim ve görevime devam etmekteyim.

 Daha farklı alanlarda çalışmak ister miydiniz? Malum 2015 yılında genel seçimler yapılacak ve bu konuda neler düşünmektesiniz?

 Bürokraside farklı alanlarda çalıştım zaten… Politika hariç! Başbakanlık’ta görev alınca bu soruyla çok karşılaşıyorum. Buna cevap vermek zor aslında. Şunu biliyoruz ki, Siyaset kurumu Türkiye’de cidden yükselen bir değer... Öyle de olmalı zaten… Seçilmişlik çok önemli. Çünkü tam da milletin içerisinden geliyorsunuz. Politikaya kişisel olarak uzak değilim... Kısmet diyelim.

  Artvin’e gelirsek burada bakır işletmeciliği var ve çeşitli madenler açısından burasının zengin olduğu ifade edilmekte... Ayrıca burada ciddi kamu yatırımları gördük. Örneğin barajlar gibi… Sizin bakışınız nedir?

 Artvin, kamu yatırımlarından ciddi bir pay almaktadır. Bu doğru… Kamu yatırımlarının önemli bir kısmı barajlar içindir.  Sonra yollar, tüneller vs. Yaklaşık %70 i barajlara gitmekte. Ülkemizin en yüksek barajı Artvin de… İki barajın inşası devam etmektedir. Ve Çoruh stratejik önemi gittikçe artan bir noktada… Su kaynaklarımızı tabi ki etkin kullanmak mecburiyetindeyiz. Çünkü enerji ihtiyacımız gün geçtikçe artmakta ve yeni çözüm yollarını doğaya saygılı bir şekilde bulmak zorundayız. Madenlere gelince… Murgul denilince bakır, bakır denilince Murgul’un akla geldiğini hepimiz biliriz... Ve bizler gelişmekte olan bir ülkeniz çocuklarıyız. Birçok hammadde girdisini ise ithal etmekteyiz. Cari açığınızı kapatmak, GSMH’nizi artırmak, ihracat kalemlerinizi çoğaltarak ekonominin önünü açmanız gerekmektedir. Öyleyse sahip olduğunuz yerüstü kaynaklarını ve yeraltı kaynaklarını en optimum işletme şekliyle ve doğayla olabildiğince uyumlu olarak çıkarmalı ve Türk ekonomisinin hizmetine sunmak durumundasınız. Bu dünyada da böyledir…

 “Artvin, demokrasi kültürünün yoğun şekilde yaşandığı bir ildir”

 Artvin Türkiye’nin en güzel doğasına sahip olan yerlerinden biri. Ancak yeterince turizmle ilgili kıymetlendirilemediğini görmekteyiz. Çok mu zor?

 Evet, bir zorluk yaşamaktayız. Artvin’de zorluğumuz şu; Artvin kolay ulaşılabilir bir il değil. Türkiye’nin bir ucundasınız ve coğrafyanız zorlu. Artvin’in geleceğinde sanayi yok, olamaz da. Hatta belki de olmamalıdır da… Buranın geleceği turizm. Deniz turizminden mevsimsel şartlar dolayısıyla ciddi kazanç elde edemeyeceğinize göre, özellikle alternatif turizmin alt gruplarından yoğun şekilde yararlanmanız gerekmekte. Burası ülkemizin Kafkaslara açılan bir penceresi ise turizmde de bir destinasyon noktası haline gelmelidir... Bu muhteşem coğrafyayı Türkiye’nin hiçbir yerinde bulamazsınız. Bir doğallık, bir bakirlik var, dokunulmamışlık var. Endemik bitki türlerinin en zengin olduğu illerden birisidir, Artvin. Macahel alanı Türkiye’nin tek biyosfer rezerv alanıdır. Karadeniz içerisinde yer alsa da aslında, birçok kültürü folkloru içerisinde barındıran bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla Karadeniz’den ayrışan yönleri de var. Belki etno turizmin tam da merkezi olabilir. İnsanları sıcak ve misafirperver. Artvin, demokrasi kültürünün yoğun şekilde yaşandığı da bir ildir ayrıca. Türkiye’nin en huzurlu kentlerinden birisidir de… Türk ekonomisine ve Türkiye siyasetine yön veren bir Artvin var karşımızda… Örneğin bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni bir Artvinli yönetiyor. Bakanları hakeza… Bürokrasinin birçok tepe noktasında Artvinliler var. Aklınıza gelen önemli büyük firmaların çoğu Artvinli… Dolayısıyla Artvin kendisi küçük, özgül ağırlığı yüksek bir il. Nüfus artışı da başladığına göre göç durmuş demekteyiz. Bir de eğitim tabi… Çoruh Üniversitesi gelecekte sadece ülkemize değil, hatta Artvin’e değil, bir sınır ili olmamız hasebiyle de komşu ülke Gürcistan ve hatta Kafkaslara hitap eder pozisyona gelecektir… Artvin’i ulaşılabilir bir il haline getirmemiz lazım. 2023 vizyonu hedefleri içinde Artvin’in viyadük ve tünellerle geçerek, sahile ulaştırmamız gerekir ki Cankurtaran Tüneli 2015’te hizmete girerken ülkemizin de açıldığında en uzun tüneli olacağını buradan bir kez daha tekrar etmemiz gerekir. Tüm bunlar aslında Türk mühendislik ve müteahhitlik sektörünün ne aşamalara geldiğini göstermesi bakımından da çok önemlidir…

 Son olarak neler söylemek istersiniz?

 Burada aslında Anadolu insanının, Anadolu sokaklarındaki hikâyesinden yola çıkarak ülkemizin durumunu tahlil ettik. Fırsat tanındığında Anadolu insanının nereler yapabileceğini de konuşmuş olduk… Eğer çalışılırsa başarılamayacak hiçbir şey yok. Türkiye’nin geleceğinden ümidimiz çok yüksek. Uluslararası alanda görünürlüğü artan bir ülkeden herkes gurur duyar… Yeter ki bizler bu istikrarlı ortamı bozmadan geleceğimizi kurumsallaşmış şık bir demokrasiyle inşa edelim. Artvin yerelinde ise; göğe komşu toprakları, bulutların arasından gözlemlemek ve doğallığı en yalın haliyle yaşamak isterseniz saklı cennet Artvin’i mutlaka görünüz, kültürünü yaşayınız diyor ve davetimizi buradan yineliyoruz. Artvin tanıtımına katkınız dolayısıyla da sizlere teşekkürümü ayrıca iletmekteyim.

 


Serhad Artvin Gazetesi © 2012 Tüm Hakları Saklıdır.
İnönü Caddesi. Karahan İşhanı No:16/A - ARTVİN -- Tel :0(466) 212 11 29 - Faks: 0(466) 212 38 84 - E-Posta: osengun{at}hotmail.com