28/29 EKİM GECESİNİN ÖYKÜSÜ
O gecenin öyküsünü, Sivas Kongresi günlerinden beri Mustafa Kemal Paşa’nın en yakın çevresinde bulunmuş olan Ruşen Eşref “ Ünaydın’ın” renkli kaleminden okuyalım:
“ 28 Ekim Pazar günü akşamı Tayyare Cemiyeti (Hava Kurumu) Başkanı Rize Mebusu Fuat Bey’le birlikte Gazi Hazretlerini ziyarete gitmiştik. Bizi, lütfen yemeğe alıkoydu… Sofrada, etrafında İsmet Paşa, Kazım Paşa, Ali Fethi Bey, kolordusundan mezun olarak gelmiş Kemalettin Sami Paşa vardı. Gazi, Kemalettin Sami Paşa’nın yanına geçti. Benim yerim de lacivert esvaplı, çetin yüzlü sivil bir zatın yanındaydı. Bu zat Halit Paşa imiş. Halit Paşa’nın ismini çok duymuştum, kendisini ilk defa görüyordum. Duruşundan, kaşlarının çatıklığından, asabi mizaçlı olduğu belliydi. Konuşmuyordu. Kemalettin Sami Paşa ise genç bir şetaretle bazı hatıralar anlatıyordu.
Büyük hız hamlelerinden önce çok kere o kendine özgü bir susma ve dinlenme devri geçiren Gazi, içi kaynar bir zahiri sükûn ile zırhlı idi. Söz, İcra Vekilleri Heyeti bunalımına intikal etti. Görülüyordu ki, kurulan hükümet makinesi bir duvara gelmiş dayanmış daha ilerisine aşamıyor. Bunun halli için, herkes bir çare düşünüyordu. O çarenin adını yemekten sonra açıktan açığa ilkin O, söyledi:
“ Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz!”
Bu kararı, sofrasında bulunanlar memnuniyetle tasvip ve Kabul etti. O zamana kadar hiç konuşmamış olan yanımdaki zat, birden bire keskin kısa cümlelerle bu kararı alkışladı. Hatta Gazi Hazretleri’nin yarınki toplantıya dair orada bulunanlara verdiği görev ve direktifi nokta şaşmaz bir intizamla uygulanmak üzere yasmak temennisinde bulundu. Herkese küçük birer kâğıt getirildi. Gazi Hazretleri, yapılacak şeyi, üç veya dört madde üzerinde yazdırdı.
Saat on bire doğru herkese müsaade verdi. Derin bir sessizlik içinde yanından çıkıldı. Yalnız İsmet Paşa orada kaldı. Oradakilerin hepsi biliyordu ki, yarın Türkiye’de bir başlangıç olacaktır. Çünkü O’nun olgun düşüncelerden ve ergin muhakemelerden sonra verdiği kararda gösterdiği hız ve iradede tabiatın büyük hadiselerinde görülen heybetlilik ve isabet vardır.
Meclis’te; doğan çocuğa ad konacaktı. Bu konuda görüşlerini dile getiren mebuslar çok olmuştur. Onlardan birisi de İstanbul Mebusu büyük tarih bilgini rahmetli Abdurrahman Şeref Bey’in, gerçeğin tam ifadesi olan şu sözleri de üyeler üzerinde büyük bir tesir yaratmıştı:
“ Hükümet şekillerini saymaya lüzum yoktur; hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir dedikten sonra; kime sorarsanız sorunuz bu: CUMHURİYETTİR. Biz, şimdi çoktan doğmuş çocuğun adını koyuyoruz. Ama bu ad bazılarına hoş gelmezmiş, varsın gelmesin! “
Gelin hep birlikte 97 yıl geriye gidelim:
Cumhuriyet ilan edildiği günlerde; erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların binde dördü okuma yazma biliyordu. Okuryazar erkeklerin ezici çoğunluğu subay ve gayrimüslimdi.
Okul yaşı gelen her dört çocuğumuzdan üçü okula gitmiyordu.
Öğretmenlerin, üçte birinin öğretmenlik eğitimi yoktu. Bütün memlekette tek üniversite vardı. Darülfünun, medreseden halliceydi. Medreselerde Türkçe yasaktı.
97 yıl önce; bütün rejimleri sıralayalım, hangisi diye soralım cevap hep birlikte CUMHURİYET olacaktır.
Cumhuriyeti kuranlar; ne totaliter rejimlere ne teokrasiye itibar ettiler, ne de sonu “ İZM “ lerle biten rejimlere yöneldiler.
“Cumhuriyet fazilettir.” Kıymetini bilelim.
Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük inkılabı Cumhuriyettir. Türk Gençliğinin birinci vazifesi; iç ve dış tehditlere karşı Cumhuriyetimizi korumak ve kollamaktır.
97. yılını büyük coşkuyla kutladığımız “ CUMHURİYET BAYRAMI “ Büyük Türk Milleti’ne kutlu olsun. Bütün zorluklara göğüs gerip bizlere; bir vatan ve bir cumhuriyet hediye edenlere, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere şahsında silah arkadaşlarına, isimsiz kahramanlara, bütün şehitlerimize Tanrı’dan rahmet diliyorum. 29 Ekim 2020
Kaynak:
1) Atatürk Ansiklopedisi, May yayınları - cilt 9
2) Mustafa Kemal, Yılmaz Özdil
Bu makale 20386 kez okundu.
21.12.2024 | Ziyaretçi |
Online | 15 |
Bugün | 4885 |
Toplam | 21414760 |