Şahver KARASÜLEYMANOĞLU
ZÜLFÜ LİVANELİ?NİN BABASI MUSTAFA SABRİ LİVANELİ İLE SÖYLEŞİ
17.11.2015

 ÇORUH SÖYLEŞİLERİ

 

          ZÜLFÜ LİVANELİ’NİN BABASI

MUSTAFA SABRİ LİVANELİ İLE SÖYLEŞİ

 

KonuÅŸan: Åžahver KARASÜLEYMANOÄžLU

 

Ünlü sanatçı ve yazar Zülfü Livaneli’nin babası ile konuÅŸup, Artvin’le olan baÄŸlarını öÄŸrenmeyi düÅŸünüyordum. Ankara’da yaÅŸadığını duymuÅŸtum. Ama bir türlü adresini, telefonunu öÄŸrenip, arama olanağını bulamamıştım.

Kasımın son günlerinde GAP TV’de “Anahtar” isimli programa katılmıştım. Artvin sorunlarının tartışıldığı bu programa, İstanbul’dan Zülfü Livaneli de çaÄŸrılmıştı. Çekimler öncesi kendisiyle kısa görüÅŸme olanağı buldum. Kafamdaki yoÄŸun duyguları aktardıktan sonra babası ile konuÅŸmak istediÄŸimi söyledim. Telefonunu vererek iletiÅŸim kurmamı önerdi. Bu arada, Artvin sorunlarına gösterdiÄŸi ilgi ve Kafkasör’deki konseri için kendisine teÅŸekkür ettim. Ayrıca, Ankara’daki 7 Mart ÅŸenliklerine destek olup olamayacağını sordum. Yurtdışında olmadığı taktirde memnuniyetle katılabileceÄŸini belirtti. İki yıl önce çaÄŸrılmanıza karşı yanıt bile vermediniz yolundaki sitemime, itiraz etti. Kendisine haksızlık yapıldığını, 7 Mart’la ilgili bir davet almadığını, yurtdışında bulunduÄŸu sıralarda gelen faksları inceleyip yanıtlayamadığını, bu nedenle de kendisinin haberi olamayacağı belirterek üzüntülerini dile getirdi.

Ertesi gün babasını aradım. GörüÅŸme isteÄŸimi memnuniyetle kabul etti. Bahçelievler’deki evlerinin zilini çalınca kızları Seyhan Hanım karşıladı beni. Ardından Mustafa Sabri Bey içeri buyur etti. Birbirimizi hiç tanımıyorduk ama Artvinli olmanın verdiÄŸi sıcaklıkla havayı hemen ısıttık. Öncelikle kendimi tanıttım. Bu söyleÅŸiyi neden yapmak istediÄŸimi açıkladım. Bu ailenin Artvinli olduÄŸunu duyanların merak ettikleri hususlara açıklık getirmek istiyordum.

SöyleÅŸiye baÅŸlamadan önce Zülfü Livaneli’ye iletilmek üzere bir paket kitap, dergi ve gazeteyi sundum. Aslında bu paketi, TV çekimleri sırasında Livaneli’ye götürmüÅŸtüm. Kendisiyle ilgili yazılarım olan yayınlarla, deÄŸerli araÅŸtırmacı M.Adil Özder’in Artvin’le ilgili kitapları da vardı bu pakette. Ancak, Livaneli program bitmeden ayrılınca, kendisine verme fırsatı bulamamıştım.

Mustafa Sabri Livaneli’ye de Artvin’le ilgili kitap ve yayınları getirmiÅŸtim. Bu arada, yeni çıkan Taner Artvinli’nin hazırladığı kapsamlı “Yusufeli” kitabından da söz açtım. Bu kitapta, Livaneli’nin dedesinin köyü Bıçakçılar’da tanıtılıyordu. SöyleÅŸiye bu köyden baÅŸlamak istedim.

-Ailenizin çıktığı Yusufeli Bıçakçılar köyü hakkında bilginiz var mı? Dedeleriniz bu köyden nasıl ayrılmış?

-Öncelikle getirdiÄŸiniz kitaplar için teÅŸekkür ederim. Artvin’i hiç görmedim. Babam da görmedi. Yöre ve köyümüz hakkında bildiklerimiz çok az. Çünkü babam 10 yaşındayken dedem ölür. Daha baÅŸtan almak gerekirse, 93 Harbi baÅŸlamadan Bıçakçılar köyündeki dedemin babası, Erzurum’daki baÅŸkumandan Ahmet Muhtar PaÅŸa’ya mektup yazar. Bu mektubu küçük oÄŸlu Ömer’e vererek acele Erzurum’a götürmesini ister. Genç bir delikanlı olan Ömer, atla Erzurum’un yolunu tutar. Ertesi gün Artvin ve Yusufeli iÅŸgal edilir. 43 yıl süren bu iÅŸgal döneminde Ömer köyüne dönemez. Bir delikanlı olarak Yusufeli’den ayrılan dedem Ömer’in Artvin dışındaki yaÅŸam öyküsü böylece baÅŸlamış.

-Daha sonra neler olur?

-Erzurum’daki Ahmet Muhtar PaÅŸa, mektup getiren genç Ömer’i yanına alıp, bırakmaz. GetirdiÄŸi mektupta olasıdır ki, Rusların iÅŸgal hazırlıkları haberi vardır. Ömer, baÅŸarısı nedeniyle, savaÅŸ sonrası Harput redif taburuna mülazım olur. Orada evlenir. Ulukent köyüne yerleÅŸir. Tek erkek çocuÄŸu Zülfikar, askeri rüÅŸtiyeye baÅŸlar. Daha on yaşında iken babası Ömer ölür. Askeri lise Harput’ta olmadığı için dul kalan annesi, tek çocuÄŸunun kendisinden ayrılıp baÅŸka yerde okumasını istemez. Büyüyünce Elazığ adliyesinde zabit katipliÄŸine baÅŸlar. MesleÄŸinde ilerler. Sınavlara girerek hakim olur. 1948’e kadar bu görevi yapar. Annem Emine Hanımla evliliÄŸinden üç erkek çocuÄŸu olur. Sadettin, Gökhan ve ben. Üçümüz de baba mesleÄŸi olan hukukçuluÄŸu seçtik. Sadettin ÅŸu anda Ankara’da hakim, Gökhan Antalya’da avukatlık yapıyor. Bana gelince 43 yıl çalışıp 1983 de yaÅŸ haddinden emekli oldum.

-ÇocukluÄŸunuz, eÄŸitiminiz  ve de görevlerinizden de kısaca söz eder misiniz?

-1918 de Elazığ’da doÄŸmuÅŸum. Babamın görevi nedeniyle çeÅŸitli yerlerde okudum. Adana lisesini bitirdim. 1940 de Ankara Hukuk Fakültesinden diploma alarak, deÄŸiÅŸik yerlerde savcılık yaptım. 6 yıl Adalet Bakanlığında baÅŸmüfettiÅŸlik, Yargıtay baÅŸsavcılığı, Yargıtay üyeliÄŸi, daire baÅŸkanlığı görevlerimden sonra, Yargıtay I.baÅŸkan vekilliÄŸinden emekli oldum.

-Soyadınızın bir öyküsü var mı? İlk kez kim, neden bu soyadı kullanmış?

-Yusufeli’den gelen dedem Ömer’e “LivaneoÄŸullarından” derlermiÅŸ. Bunu aile lakabı olarak kullanmışlar. Soyadı kanunu çıkınca babam bu lakabı deÄŸiÅŸtirmemiÅŸ. Hatta benim eski nüfus cüzdanımda da öyle yazılıdır. Bakın, eski nüfus cüzdanımda öyle yazıyor. Sonra kısaltarak “Livaneli”ye çevirdik.

-Gelelim sizin çocuklarınıza. Zülfü Livaneli, Türkiye dışına taÅŸan ünüyle herkes tarafından biliniyor. 2 yıl önce, Yusufelililer gecesinde, ortanca oÄŸlunuz Av.Ömer Asım Livaneli ile kısa bir görüÅŸmemiz olmuÅŸtu. Kızınız Seyhan Hanımı ÅŸu anda tanımış oldum. Küçük oÄŸlunuzdan da söz ettikten sonra Seyhan Hanımı da okurlarımıza tanıtmak isterim.

-En küçük oÄŸlum Ferhat İstanbul’da oturuyor. ODTÜ’si son sınıftan ayrılarak İsveç’e gitti. Orada müzik eÄŸitimi aldı. Åžu anda Kültür Bakanlığı Modern Folk TopluluÄŸu’nu yönetiyor. Evlidir. Onun oÄŸlu, torunumuz Murat’ı çok seviyoruz.

-Seyhan Hanım, burada olduÄŸunuz için siz de kendinizden kısaca söz eder misiniz?

-DTCF’de okurken evlendim. EÅŸimin iÅŸi nedeniyle Ankara’dan ayrılınca okulu bıraktım. Sonra fark ders sınavlarını kazanarak, öÄŸretmenliÄŸe baÅŸladım. 5-6 yıl önce Kültür Bakanlığı HAGEM’de daire baÅŸkanı oldum. Åžimdi genel müdür yardımcısıyım. Evli bir kızım ve de bir torunum var.

-Mustafa Sabri Bey, yeniden size dönelim. Zülfü Beyin müziÄŸe nasıl baÅŸladığını anlatabilir misiniz?

-Ben biraz saz çalardım. Aile içinde kendi kendime. O sıralar Zülfü’nün müziÄŸe karşı pek ilgisi yoktu. Bu iÅŸe bir rastlantı sonucu baÅŸladı. İlkokulu bitirince sana bisiklet alacağım demiÅŸtim. Okulu bitirdiÄŸi gün bisikleti almak için yola çıktım. Bahçelievler’den Ulus’a gidecektim. Caddede araba beklediÄŸim sırada, hızlı gelen bir taksi bisikletli iki çocuÄŸa birden çarptı. Bu feci kaza beni çok etkiledi. Ben iÅŸ seyahatlerine gideceÄŸim, gözüm arkada kalacak, diye düÅŸündüm. Hemen eve dönüp Zülfü’yi kaza yerine getirdim. Kan görmeye hiç dayanamaz. Çok üzüldü. O sırada kendisine söz verdiÄŸim bisikleti alacağımı, ancak bundan vazgeçerse baÅŸka hediye ile ödüllendireceÄŸimi açıkladım. Hemen bisikletten vazgeçti. Ertesi günü Konya’ya götürdüm. Bana saz yapan iÅŸyerine girdik. Zülfü için sipariÅŸ verdik. Oradan aldığımız sazı kendi kendine çalmaya baÅŸladı. Saz kurslarına gitmedi. Liseyi bitirince askere gitti. Askerlik sonrası bir ilaç firmasında tanıtımcılık ve Trabzon bölge müdürlüÄŸü yaptı. Daha sonra, kardeÅŸiyle birlikte Sihhiye’de kitapevi açtı. Çeviri eserler yayınlamaya baÅŸladı. O sıralar saÄŸ-sol çatışmaları hızlanmıştı. Kitap deposu yakıldı. Sıkıyönetimli bir ülkede yaÅŸamak onu huzursuz ediyordu. Lise arkadaşı Ülker’le evlenmiÅŸ Aylin doÄŸmuÅŸtu. Onları da alarak İsveç’e gitti. Avrupa’da 15 yıl kaldı. Gitmeden önce İstanbul Unkapanı’nda birde kaset yapmıştı. Ama asıl müzik çalışmalarına Avrupa’da baÅŸladı. Orada kendini yetiÅŸtirdi, müzik eÄŸitimi aldı.

-Yurtdışına çıkışını siz nasıl karşıladınız?

-Ben gitmesini istemedim. Ama engel de olamadım. Türkiye’deki huzursuzluklardan bıktı ve gitti. Birkaç kez yurda gelip döndüler. Türkiye’yi seviyor ve çok özlüyordu. Sokaklarının çamurunu, hamalların küfürlü baÄŸrışmalarını dahi özlemiÅŸti. Bir ara yurda dönmek istedi. O sıralarda da, ben gelmesini istemedim.

-Siyasete giriÅŸine nasıl bir tepki gösterdiniz?

-Ben onaylamadım. O çok saygılıdır, izinsiz adım atmaz. Fikrimi söyledim. Türkiye’de siyaset cinnettir, partiler üstü kal dedim. Yıpratırlar, çamur atarlar diye uyardım. Fakat kendini feda ederek katıldı. Bunu bir memleket borcu olarak gördü.

-Zülfü Beyin baÅŸarısında elbette ki, sizlerin de payı var. İleride bu kadar ünlü olabileceÄŸinin sinyallerini almış mıydınız?

-Kendime pay çıkarmak istemem. Ama evimizdeki saygı ve sevgi ortamında büyümek onu etkilemiÅŸtir. Annesi ve ben aynı ÅŸeyleri düÅŸünür ve uygulardık. EÄŸitim ve öÄŸretim bizce çok önemliydi. Dayak, azarlama, kavga nedir bilmezler.Çocuklarımızın kendi aralarındaki iliÅŸkileri de çok güzeldi. AkÅŸam yemeÄŸinde hep bir arada olmak bir kuraldı. Yemek sırasında sorunlar tartışılır, çözümler bulunurdu. Yemek masamız bir açık oturum, bir okul gibiydi. Böylesine sevgi ve saygı ortamında yetiÅŸen çocuklardan beklenen de böyle bir sonuçtu. BaÅŸarı sinyalleri vardı. Çok güzel yazı yazıyordu, mektupları çok ilginçti. Okumayı çok seviyordu.

-Gençken kötü alışkanlıkları oldu mu?

-Hayır. Kahve, meyhane, kumarhane gibi yerleri hiç tanımadı. Okumayı öylesine seviyordu ki, top peÅŸinde koÅŸturmaya bile zamanı olmadı. Zülfü ile Asım arka odada yatarlardı. Geç saatlere kadar ışıklarının yandığını gördüÄŸümde “geç oldu, uyuyun” diye uyarırdım. Biraz sonra ışıkların tekrar yandığını görürdüm. Bir süre böyle mücadele ettikten sonra ışıkları erkenden söndürdüklerini gördüm. Karyolanın altına battaniye serip, üstüne uzanarak mum ışığında kitap okuduklarını sonradan fark ettim. OkuduÄŸu kütüphaneler dolusu kitap onu bugünlere hazırladı. Edebiyat merakı olmasaydı, sadece müzikle bu duruma gelemezdi.

-Zülfü adını vermenizin bir nedeni var mı?

-Var. Babama Zülfükar yerine kısaca Zülfü derlerdi. OÄŸlum dünyaya gelince ben yoldaydım. Babam, oÄŸlumun doÄŸduÄŸunu müjdeledi. Ben de izin verirsen senin adını koyalım dedim. Zülfü 20 Haziran 1946 da doÄŸmuÅŸtu. İlginçtir, babam da yıllar sonra 20 Haziran günü vefat etti. 2 Temmuzda doÄŸan kinci oÄŸlum Asım’a da kayınpederimin adını koyduk. Rastlantıya bakın ki, kayınpederimin ölümü de o güne denk geldi.

-Artvin’de, miras yoluyla ailenize kalan bir ÅŸey var mı?

-Hiçbir ÅŸey yok. Tek bildiÄŸimiz, oradaki dedemiz Yusuf AÄŸanın (Topal Yusuf derlermiÅŸ) oÄŸlu Ömer’le acele Erzurum’a mektup gönderdikten sonra 24 saat içinde savaşın baÅŸladığıdır. Yakınlarımızın çoÄŸu ÅŸehit olmuÅŸ. 43 yıllık esaret dönemi bitince Ömer Dedemizin küçük kardeÅŸi Süleyman, babamı Elazığ’da bulup görüÅŸüyor. Daha sonra köyüne dönüyor. Yusuf AÄŸanın en büyük oÄŸlu Mehmet’in öÄŸrenim için Rusya’ya gittiÄŸini, bir kardeÅŸinin de özürlü olduÄŸunu biliyoruz.

-Köyünüzü anımsatacak bir eÅŸya, bir obje de mi yok?

-Ne yazık ki yok. İlk zamanlarda giden olmadı. Artık çok geç. Ben uzun yola dayanamıyorum. Kızım Seyhan 1990’larda Artvin’den geçmiÅŸ. Hopa’da bir gece kalmış. Zülfü ile Ömer Asım da oraları gördüler.

-Benim bildiÄŸim Zülfü Bey, bu yıl Artvin’e gitti. Kafkasör’de verdiÄŸi konseri TV’den izledik. Umarım bu ilgisi sürer, uzun yıllar kopuk olan iliÅŸkiler giderek güçlenir. İnsanların köklerine ulaÅŸması hoÅŸ bir duygu. Sanatçılar için bu daha önemli olmalı.

(Bu arada kapı çalıyor. M.Sabri Beyin eÅŸi geliyor. Beni evde karşılayamadığı için üzüntüsünü belirtiyor. Bir yakını için yaptırdığı mezarı teslim almaya gitmiÅŸ. SöyleÅŸinin uzun sürmesine sevinip, beni oldukça içten karşılıyor. Onu da Seyhan Hanım gibi çok genç buluyorum. Zülfü Beyin annesi ne kadar da gençmiÅŸ derken hemen düzeltme yapıyor. Onu ben doÄŸurmadım ama aramızda özlük üveylik yok. Hepimiz birbirimizi çok sever ve sayarız.. Güllük gülistanlık bir yaÅŸantımız var, diyor. Bu arada M.Sabri Bey açıklama yapıyor):

-İlk eÅŸim Åžükriye, Konya Ilgın’dandı. İkinci eÅŸim Åžükran’la 1968 de evlendik. Ailesi Kastamonu Araçlı ama kendisi bilmez. Orada yaÅŸamamış. İlk eÅŸim öldükten sonra, ben çocuklara hem ana hem de baba oldum. Zülfü evlenip ayrıldıktan sonra ikinci evliliÄŸimi yaptım. Evdeki üç çocuk anne sevgisinden yoksun kalmadı. İliÅŸkilerimiz çok iyiydi. Åžükran Hanımın ilk evliliÄŸi oluÅŸu dolayısıyla da üvey çocuÄŸunun bulunmayışı, benim çocuklarımı öz ana gibi baÄŸrına basmasını saÄŸladı.

-Torunlarınızla aranız nasıl? Zülfü Beyin kızı Aylin’i ben çok beÄŸeniyorum.

-Aylin bizim ilk gözaÄŸrımız. Biz de çok seviyoruz. Küçükken ona “Kibar Aylin” derdik. İstanbul’a gittiÄŸimizde onun odasını bize verirlerdi. İçeri girip bir ÅŸey alması gerektiÄŸinde kapıyı vururdu. Çok kibar, ince ruhlu bir kızdı. Hala da öyle, saygılı ve sevimli. Bizi sık sık arar. Zülfü ve eÅŸi Ülker’de hafta geçmez telefon açarlar. Gelinimizi de Zülfü kadar severiz.

-Aylin’in ÅŸarkıcı olmasını nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?

-Kendi tercihidir. Biz doktor, gazeteci gibi farklı meslekler düÅŸünürken, o müziÄŸi seçti. Pop müziÄŸine pek ilgim yok ama o Türk adını dünyaya duyuruyor. BaÅŸarısından gurur duyuyoruz. Esas beni sevindiren Milliyet gazetesinde haftada bir yazıyor olmasıdır.

-Şimdi yurtdışında yaşıyor sanırım.

-Hayır, Tolga’dan ayrıldıktan sonra anne ve babasıyla İstanbul’da oturuyor. İşi gereÄŸi yurtdışına gidip geliyor.

-Yurtdışındaki başarılarını neye bağlıyorsunuz?

-Aylin çok kültürlüdür. Dört dili anadili gibi biliyor. İtalyanca, İsveççe, İngilizce. Müzik yeteneÄŸi ve eÄŸitimi de var. BaÅŸarılı olması çok doÄŸal.

-Aylin’e baÅŸarılar diliyoruz. Gelelim, gurur kaynağımız Zülfü Livaneli’ye. Önce UNESCO büyükelçisi olduÄŸunu, daha sonra kuruluÅŸun genel direktörü Federico Mayor’dan aldığı yazı ile UNESCO’yu Türkiye ve dünyada temsil etme yetkisiyle donatıldığını, basından öÄŸrendik. Böyle bir evlat sahibi olmak nasıl bir duygu?

-Elbette çok gururlanıyoruz. Åžimdiye kadar 40 ödül aldı.O, yurtdışında iken ödüllerini bana verirlerdi. Artık kanıksadım.

-Bu ödüller, sanırım hep manevi deÄŸer taşıyor. Maddi deÄŸeri olan ödül de var mı?

-Hayır. Ama BirleÅŸmiÅŸ Milletler pasaportunun deÄŸeri maddiyatla ölçülmez. Gururla okuduÄŸum pasaportta ÅŸöyle yazıyor: “Bizim büyükelçimizdir. Dünyanın hangi ülkesine giderse gitsin kolaylık ve saygı gösterilmelidir.” Dünyayı bu pasaportla dolaşıyor, vize sorulmuyor.

-Livaneli’nin, Balkan Ülkeleri Edebiyat Ödülünü “EngereÄŸin Gözündeki KamaÅŸma” adlı romanıyla aldığını, Dünya Aydınlar BirliÄŸi’ne üye 12 kiÅŸiden biri olduÄŸunu biliyoruz. Bu konuda söyleyecekleriniz var mı?

-Dünyadan 12 kiÅŸinin seçildiÄŸi bu birliÄŸe Türkiye’den YaÅŸar Kemal ile Zülfü Livaneli uygun bulunmuÅŸ. İlk toplantı Kırgızıstan’da düzenlenmiÅŸ. Bu 12 kiÅŸinin tunçtan heykelleri yapılarak, Süleyman Demirel’in de katıldığı bir törenle açıldı. Yazar Cengiz Aymatof’un da aralarında olduÄŸu, bu seçkin insanlardan birinin babası olmak çok gurur verici.

-Zülfü Bey liseden sonra Türkiye’de kalıp bir üniversite bitirseydi, yani yurt dışına çıkmasaydı, bugün nerelerde olurdu?

-Edebiyat öÄŸretmeni veya yazar olabilirdi. O zamanlar, benimde istemediÄŸim yurtdışına çıkışı, bazı sıkıntılar çekiÅŸi, onu yetiÅŸtirdi. Dil öÄŸrendi, dünya görüÅŸü geliÅŸti. DeÄŸiÅŸik kültürleri tanıma fırsatı buldu. Onu bu duruma getiren bunlardır.

-Ankara’ya her geldiÄŸinde sizinle görüÅŸebiliyor mu?

-Herhangi bir program için geldiÄŸinde ekipten kopamıyor. Dostları onu bırakmıyor. Bize uÄŸramak için zor fırsat bulur. Bazen de geç saatlerde bizi rahatsız etmekten kaçınır.

-BildiÄŸimiz kadarıyla Artvin’de akrabalarınız kalmamış. Peki Artvinli dostlarınız var mı? Yaşıtınız ve meslektaşınız Muammer Yazar ile Yüksek Hakimler Kurulu BaÅŸkanı Mahzar Budak’ı tanıdığınızı sanıyorum.

-Elbette tanıyorum. Muammer Yazar’ı iyi tanırım. Mahzar Budak’la uzun yıllar beraber çalıştık. Milletvekili olan kardeÅŸi Naci Budak’ı da tanırım. Adalet Bakanlığında müfettiÅŸ olan Adnan Cengiz de

Artvinli dostlarımdandır.

      -GitmemiÅŸ olsanız da Artvin’i nasıl hayal ediyorsunuz?

      -İsviçre’ya benzediÄŸini düÅŸünüyorum. Ormanlar arasında, içinden Çoruh’un geçtiÄŸi, doÄŸal güzellikleriyle ünlü bir yer olarak hayal ediyorum. Sadece ormanlarıyla deÄŸil, yaylaları, daÄŸları, bağı bahçesi ve meyvesiyle belleÄŸimde canlanıyor.

      -Böyle bir yöreden olmak nasıl bir duygu?

      -Çok gurur verici bir duygu. Artvinli olmaktan, herkes gibi ben de övünç duyuyorum. Orada yaÅŸamak isterdim. En azından bir mevsim kalmak hayalimdi. Ama koÅŸullar elvermedi.

      -Artvin’in sorunlarını ne ölçüde biliyorsunuz?

      -Sanırım öncelikle yol sorunu var. Ekonomik durumunun geliÅŸmesi için bazı projeler gerekli. El sanatları, halıcılık, arıcılık, hayvancılık kalkınmasını etkiler diye düÅŸünüyorum. Yayla turizmine önem verilmeli. Su sporları için uygun olan Çoruh turist çekebilir.

      -Zülfü Beyin de üzerinde durduÄŸu siyanürle altın çıkarılması konusundaki düÅŸünceleriniz nelerdir?

      -DoÄŸaya, çevreye zarar verilmesine karşıyım. Ben teknik adam olmadığım için dünyada bu nasıl uygulanıyor bilemiyorum. Ancak uzmanlar da bu konuda ikiye ayrılmış. Kimi zararı yok diyor, kimi de olmaz diye diretiyor. Altın yeraltında kalmamalı. Ülkemize katkı saÄŸlamalı. Ama çevreyi bozmadan çıkarmanın yolları bulunmalı Zülfü yanlış yazmaz. O neyi savunuyorsa, doÄŸrudur.

      -Artvinlileri nasıl tanıyorsunuz?

      -Tanıdıklarımın hepsi de saÄŸlam karakterli, mert, dürüst ve kültürlü insanlardır. EÄŸitime düÅŸkündürler. Okuma oranı % 98. Özellikle bayanları okutmaya çaba gösteriyorlar. BaÄŸnaz deÄŸiller. Artvinli okumuÅŸlar, Türkiye’nin dört bir yanında hizmet vermektedir.

      -Sn.Livaneli, daha çok söyleÅŸmek isterdim ama akÅŸam oldu. Sizinle ve ailenizle tanışmak beni mutlu etti. Pazar gününüzü tümüyle bu söyleÅŸiye ayırdığınız için size teÅŸekkür ediyorum.

      -Bir hemÅŸehrimle tanışıp söyleÅŸmekten memnuniyet duydum. Yeniden görüÅŸmek dileÄŸiyle, ben de size teÅŸekkür ediyorum.


Bu makale 9707 kez okundu.

Yazarın Diğer Yazıları
Serhad Artvin Gazetesi © 2012 Tüm Hakları Saklıdır.
İnönü Caddesi. Karahan İşhanı No:16/A - ARTVİN -- Tel :0(466) 212 11 29 - Faks: 0(466) 212 38 84 - E-Posta: osengun{at}hotmail.com